
Aile İçinde Öğrencilik (Öğrenci Yetiştirme)
21/11/2025
Hristiyan Öğrenciliği Nedir?
27/11/2025Rab’bin Sofrası Neden Bir Lütuf Aracıdır?
Son yıllarda kiliseyi “Müjde merkezli” olmaya teşvik eden kitap ve kaynaklarda bir patlama yaşandı. Bizler Müjde merkezli ebeveynler olmaya, Müjde merkezli vaazlar yazmaya ve Müjde merkezli topluluklar olarak yaşamaya çağrılıyoruz. Tüm bunlar iyi ve güzel. Peki bir kilise, çarmıhı, yani Rab İsa’nın kefaret eden ölümünü hizmetinin merkezinde nasıl tutar? Neyse ki pastörlerin kafalarını kaşımalarına ya da oturup yenilikçi yeni fikirler bulmaya çalışmalarına gerek yoktur. Rab İsa’nın kendisi açık talimatlar bırakmıştır.
Tutuklanıp çarmıha gerilmeden önce son kez öğrencileriyle birlikte otururken, “eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. ‘Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın’ ” (Lu. 22:19) dedi. Beni anmak için böyle yapın. Ekmek ve şaraptan oluşan basit bir yemek olan Rab’bin Sofrası, Kurtarıcısı’nın ölümünü hatırlayan ve kutlayan kilisenin ibadeti için çok önemlidir.
Rab’bin Sofrası’nın bir bereketini şimdiden görebiliriz: bizim bedenimizin parçalanmaması için İsa’nın bedeninin parçalandığını ve bizim kanımızın dökülmemesi için O’nun kanının döküldüğünü bize hatırlatır. Ölümün laneti O’nun üzerine gelmiştir ve bu nedenle yaşamın bereketleri O’nun halkına verilmiştir. Bu da, Rab’bin Sofrası’nı kutlamanın, hiçbir şekilde Golgota’da ilk ve son kez sunulan kurbana ekleme yapma ya da onu devam ettirme olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. İsa’nın “Tamamlandı!” haykırışı yüzyıllar boyunca yankılanmış ve Rab’bin Sofrası’nda ilan edilmiştir. O’nun kanı dökülmüştür ve bir daha dökülmesine gerek yoktur. Kurban tamamlanmıştır.
Bu şekilde Rab’bin Sofrası bir tür gözle görülür söz olarak işlev görür. Kutsal Kitap’tan bilmediğimiz yeni bir bilgi getirmemektedir. Bunun yerine, gözlerimize, ellerimize, dudaklarımıza ve ağızlarımıza aynı Müjde’yi resimsel bir biçimde “vaaz eder”. Bunları yazarken, iki yaşındaki kızım parktan yeni döndü ve çalışma odama girdi. Ona onu sevdiğimi söyleyebilirim. Ve sonra onu kucağıma alabilir, harika bir şekilde sarılabilir ve yanağından öpebilirim. Sarılmak ve öpmek sevgime ne katıyor? Bir anlamda yeni bir bilgi eklemiyorlar ama söylediklerimi güçlendiriyor ve doğruluyorlar. Rab’bin Sofrası da böyledir. Bu, Tanrı’nın lütfunun bize bir armağanıdır ve bu armağan çarmıh mesajını doğrulamaktadır. Heidelberg Kateşizmi’nin 75. sorusunda belirtildiği gibi, “çarmıhta O’nun bedeni benim için sunulmuş ve parçalanmıştır ve O’nun kanı benim için dökülmüştür. Bu, Rab’bin benim için parçalanmış olan ekmeğini ve bana paylaştırılan kâseyi kendi gözlerimle görüyor olmam kadar kesindir.”
Ancak Rab’bin Sofrası’nın nasıl bir lütuf aracı olduğunu anlamaya çalışırken söyleyebileceğimiz daha çok şey vardır. Rab’bin Sofrası sadece görsel bir yardım değildir. Neticede pastör sadece önde durup parçalanmış bir ekmeği ve bir kadeh şarabı göstermez. Hayır, bu unsurları alıp tüketiyoruz, kendi bedenimize alıyoruz. Dışarıdan bakan biri için sanki çok basit bir yemeği paylaşıyormuşuz gibi görünmektedir. Ve aslında, Rab’bin Sofrası’nı bir yemek olarak düşünmek, Sofra’nın Tanrı’nın kilisesi için bir lütuf aracı olmasının ikinci bir nedenini görmeye başlamamıza yardımcı olur: Rab’bin Sofrası, Mesih’in kendisini aldığımız ruhsal bir beslenmedir. Sadece Mesih’le değil, “Mesih’ten” de besleniriz.
Tüm imanlıların, deyim yerindeyse, iki “yaşamı” vardır. Fiziksel bir bedenimiz vardır ve Tanrı şefkatiyle bu bedeni fiziksel yiyeceklerle güçlendirir. Belki bugün biraz ekmek yediniz, hatta belki bir kadeh şarap içtiniz. Her ikisi de vücudunuzu güçlendirecektir. Ayrıca ruhsal bir yaşamımız vardır. İmanlılar olarak Rab’bin Sofrası’na katıldığımızda, ruhsal olarak besleniriz. Ekmek ve şarap, ekmek ve şarap olarak kalsa ve Mesih’in bedenine ve kanına dönüşmese de, Pavlus yine de yemekten Mesih’in bedenine ve kanına bir “paydaşlık” olarak söz eder. Eski İngilizce çevirilerde paydaşlık yerine “komünyon”dan söz edilir; dolayısıyla Rab’bin Sofrası’nın ikinci yaygın adı Kutsal Komünyon’dur. Anahtar ayet, 1. Korintliler 10:16’dır: “Tanrı’ya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz?”
Burada kesinlikle bir gizem var. Ama bir şekilde, Kutsal Ruh’un gizemli gücüyle, sıradan ekmek ve şarabı yiyip içerken, imanla Mesih’i kabul ediyor ve O’nunla olan birliğimizde güçleniyoruz. Bu sadece bir lütuf hatırlatması değil, taze bir lütuf armağanıdır. Elimiz boş geliriz -hiçbir kilise ekmek ve şarap için para almaz- ve ibadetin başlarında vaaz edilen Söz’de yaptığımız gibi Mesih’i tekrar alırız. Şu anlayış, odak noktamızı incelikle değiştirmemize yardımcı olur: Rab’bin Sofrası, her şeyden önce, O’nu saygıyla anmak için elimizden gelenin en iyisini yaptığımız bir zaman olmasından önce, Mesih’in lütufla bize tekrar geldiği bir zamandır. Esas yön, dünyadan cennete doğru değil, cennetten dünyaya doğrudur. Bu da bir başka lütuf hareketidir.
Bu makale “Hristiyan Öğrenciliğinin Temelleri” serisinin bir parçasıdır. Orijinal olarak Ligonier Hizmetleri blogunda yayınlanmıştır.
açar ve ikizlerin doğumuyla sonuçlanır. Bu doğumda, Perez’in Zerah’ın önüne geçmesiyle primogeniture (en büyük oğlun miras hakkı) ilkesi bir kez daha tersine döner. Daha sonra Yakup Yahuda’yı kutsayacak ve krallığın onun soyundan gelenlerle ilişkilendirileceğini söyleyecektir (Yar. 49:8-12). Bu kutsama yüzyıllar sonra Samuel’in zamanında görülmektedir (bkz. Mez. 78:67-72).


