
Kutsal Bir Tanrı’yla Savaş ve Barış
07/10/2025
Daha İyi Bir Dua Yaşamı İçin 3 Yol
14/10/2025Yücelik Arayışı
Yücelik (görkem) arayışı son derece motive edicidir. Yücelik erişilebilir göründüğünde ne kadar daha çabalar veya daha uzağa koşarız. Yücelik için kişisel rahatlığımızı bile feda etmeye hazırızdır. “Acı yoksa kazanç da yok!” diyerek, daha ileriye gitmek için savaşırız. Hayatımızın bir anlamı olmasını isteriz. Değerli bir şeyin peşinden koştuğumuz için takdir edilmek isteriz.
Bu derin yücelik arzusunu yaşamamızın bir nedeni var. Tanrı’nın Sözü’nde, yücelik için yaratıldığımızı keşfederiz. O, bedenlerimizi şekillendirdi ve bize hayat verdi, öyle ki kutsallığının büyüklüğünü bilelim ve O’na huşuyla bakalım. Yüreklerimiz ve zihinlerimiz, Tanrı’nın iyiliğiyle o kadar etkilenmeliydi ki, O’na içtenlikle tapınalım ve itaat edelim. Böylelikle, Tanrı’nın muhteşem yüceliğini yansıtabiliriz.
Ancak etrafınıza bakın. Dünya kutsallığın yüceliğiyle parlamıyor, değil mi? Belki de kötülüğün dünyamızı nasıl bozduğunu fark etmişsinizdir. Acı çekme, acılık, aldatma ve ölüm var. Eğer Tanrı’nın yüceliğini bilmek için yaratıldıysak, yanlış giden şey neydi?
Tanrı’nın Sözü’nün verdiği cevap, kendi yüreklerimize işaret etmektedir. Tanrı’ya güvenmek ve O’na yücelik vermek için yaratıldık. Ama bunun yerine kendi yüceliğimizin peşinden koşmakta ısrar ederiz. Tanrı’nın isteğinin yerine kendi arzularımızı koyduk ve kendimize bir isim yapmaya (yer edinmeye) koyulduk. Bu, Kutsal Kitap’ın ‘günah’ olarak adlandırdığı şeydir ve bu, Tanrı’nın bizim için olan amacına itaatsizliktir. Günah, bizi Tanrı’nın büyüklüğü yerine kendi zayıflığımızda tatmin bulmaya teşvik eder. Yanlış bir şekilde, kimliğimizde, işimizde veya hayallerimizde kalıcı bir yücelik bulmaya çalışırız. Ama tekrar tekrar kendimizi hem boş hem de tatminsiz buluruz. Ayrıca, günahlarımız Tanrı’nın gözünden kaçmadığı için kendimizi mahkûm edilmiş buluruz. O, adil bir Yargıç’tır. Kendi gerçeğimizi kurmaya çalışırken O’nun gerçeğini terk ettiğimiz için suçluyuz. Bu günahın cezası oldukça açık bir şekilde tanımlanmıştır: ölüm ve Tanrı’dan sonsuza kadar uzaklaşma.
Ama Müjde’nin mesajı görkemli bir iyi haberdir! Kutsal Kitap, “Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” (Yu. 3:16) der. İsa Mesih, Tanrı’nın kusursuz Oğlu, günahsız insan biçimini aldı. İnsanlar arasında yaşadı ama onların itaatsizliğine katılmadı. Tanrı’nın isteğini yerine getirmekten ve Tanrı’nın adını yüceltmekten hiç sapmadı. O, Tanrı’nın yüceliğini mükemmel bir şekilde yansıttı.
Kutsal Kitap, İsa Mesih’in “ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğ[diğini]” söyler (Flp. 2:8). İtaati, O’nu çarmıhta ölüme götürdü. Peki neden?
Cevap şudur: İsa Mesih bizim mahkûmiyetimizi kendi üzerine aldı. Bizim yerimize öldü, öyle ki biz yaşayabilelim. Bizim çekmemiz gereken cezayı O çekti. Günahlarımızı üstlendi, öyle ki biz bağışlanabilelim. Kendi canını verdi, öyle ki Tanrı’nın huzurunda kabul edilebilelim. Bizim için öldü, öyle ki günahlarımızı itiraf edelim ve O’nda kurtuluş bulalım. Bu harika, görkemli bir haber! Ölümünden üç gün sonra, İsa Mesih yeniden dirildi. Mahkûmiyet, ölüm ve günah üzerinde zaferle kazanarak dirildi!
Kutsal Kitap, iyi haberi şu şekilde ifade eder: “Böylece Mesih İsa’ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur” (Rom. 8:1). İsa’da bize armağan olarak bağışlanma, umut, esenlik (barış) ve tatmin verilir. İsa’da, Tanrı’nın huzuruna kolayca kabul ediliriz ve O’nun sevgisinin ve kutsallığının güzelliğini yeniden keşfederiz. Bu kurtuluştur. Bu gerçekten görkemlidir. Bu Müjde’dir.
Sevgili dostlar, günahlarınızı itiraf edip İsa Mesih’e iman ettiniz mi? Kurtuluşumuzun yolu olarak O’nun ölümüne ve dirilişine iman etmeye hazır mısınız? Bugün kurtulabilirsiniz. O sizi bağışlayacak.
Dileğimiz, O’na iman etmeniz ve O’nun yüceliğinin gerçekten tatmin edici olduğunu keşfetmenizdir.
Bu makale orijinal olarak Ligonier Hizmetleri blogunda yayınlanmıştır.
açar ve ikizlerin doğumuyla sonuçlanır. Bu doğumda, Perez’in Zerah’ın önüne geçmesiyle primogeniture (en büyük oğlun miras hakkı) ilkesi bir kez daha tersine döner. Daha sonra Yakup Yahuda’yı kutsayacak ve krallığın onun soyundan gelenlerle ilişkilendirileceğini söyleyecektir (Yar. 49:8-12). Bu kutsama yüzyıllar sonra Samuel’in zamanında görülmektedir (bkz. Mez. 78:67-72).


