Yaratılış Hakkında Bilmeniz Gereken 3 Şey
01/12/2023Kefaret ve Yatıştırma Ne Anlama Geliyor?
05/12/20233 Yasacılık Türü
Bir Hristiyan olarak hiç yasacılıkla suçlandınız mı? Bu sözcük Hristiyan alt kültüründe sıklıkla yanlış bir şekilde kullanılmaktadır. Örneğin, bazı insanlar John’u dar görüşlü olarak nitelendirdikleri için ona yasacı diyebilirler. Ancak yasacılık terimi dar görüşlülük anlamına gelmez. Gerçekte, yasacılık kendini pek çok gizli yolla gösterir.
Temel olarak yasacılık, Tanrı’nın yasasını asıl bağlamından soyutlamayı içerir. Bazı insanlar Hristiyan yaşamında kurallara ve düzenlemelere uymakla meşgul gibi görünmekte ve Hristiyanlığı bir dizi yapılması ve yapılmaması gerekenler, katı ve ölümcül bir dizi ahlaki ilke olarak görmektedirler. Bu, kişinin yalnızca Tanrı’nın yasasını kendi içinde bir amaç olarak tutmakla ilgilendiği yasacılığın bir biçimidir.
Tanrı, buyruklarını yerine getirmemizi kesinlikle önemsiyor. Ancak hikâyede unutmamamız gereken daha başka şeyler de vardır. Tanrı, On Emir gibi yasaları antlaşma bağlamında vermiştir. İlk olarak, Tanrı lütufkârdı. Halkını Mısır’daki kölelikten kurtarmış ve İsrail’le sevgi dolu, babacan bir ilişki içine girmiştir. Ancak lütfa dayalı bu ilişki kurulduktan sonra Tanrı, Kendisini hoşnut eden belirli yasaları tanımlamaya başlamıştır. Yüksek lisans okulunda bir profesörüm şöyle demişti: “Hristiyan ilahiyatının özü lütuf, Hristiyan etiğinin özü ise şükürdür.” Yasacı kişi yasayı, yasanın sahibi olan Tanrı’dan soyutlar. Tanrı’ya itaat etmeye ya da Mesih’i onurlandırmaya çalışmaktan çok, kişisel ilişkiden yoksun kurallara itaat etmeye çalışır.
Sevgi, sevinç, yaşam ya da tutku yoktur. Bu, dışsalcılık dediğimiz ezbere dayalı, mekanik bir yasa uygulama biçimidir. Yasacı kişi yalnızca yalın kurallara uymaya odaklanır ve Tanrı’nın yasasını ilk olarak verdiği daha geniş sevgi ve kurtuluş bağlamını yok eder.
İkinci tür yasacılığı anlamak için, Yeni Antlaşma’nın yasanın dışsal biçimi ile yasanın ruhu arasında ayrım yaptığını hatırlamalıyız. İkinci tür yasacılık yasanın dışsal biçimini ruhundan ayırır. Yasanın dışsal biçimine itaat eder ama ruhunu ihlal eder. Bu tür yasacılık ile daha önce bahsedilen yasacılık arasında sadece ince bir fark vardır.
Bir kişi yasanın dışsal biçimine uyup ruhunu nasıl ihlal eder? Diyelim ki bir kişi, içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun arabasını gerekli minimum hızda sürmeyi seviyor. Eğer eyaletler arası bir yoldaysa ve belirtilen minimum hız saatte kırk mil ise, saatte kırk mil hız yapar ve daha azını yapmaz. Bunu sağanak yağmur sırasında bile yapar, çünkü gerekli olan bu minimum hızda sürmek aslında diğer insanları tehlikeye atar çünkü onlar yoldan çıkmamak ya da suda kaymamak için yavaşlama ve saatte yirmi mil sürme sağduyusuna sahiptirler. Bu koşullar altında bile saatte kırk mil hızda ısrar eden kişi, arabasını yalnızca kendisini memnun etmek için sürmektedir. Her ne kadar dış gözlemciye sivil itaatinde titiz biri olarak görünse de itaati sadece dışsaldır ve yasanın gerçekte neyle ilgili olduğunu hiç umursamaz. Bu ikinci tür yasacılık dış görünüşe itaat ederken, yürek Tanrı’yı, O’nun yasasının amacını ya da Mesihi’ni onurlandırma arzusundan çok uzaktır.
Bu ikinci tür yasacılık Şabat günü şifa verdiği için İsa’yla karşı karşıya gelen Ferisilerle örneklendirilebilir (Mat. 12:9-14). Onlar sadece yasanın dışsal biçimiyle ilgileniyor ve kendilerine iş gibi görünebilecek her şeyden kaçınıyorlardı. Bu öğretmenler, hastaları iyileştirme çabalarına değil, yaşamı sürdürmek için gerekli olmayan sıradan işlere yönelik olan yasanın ruhunu gözden kaçırdılar.
Üçüncü tür yasacılık, Tanrı’nın yasasına kendi kurallarımızı ekleyerek onlara ilahi gözüyle bakar. Bu, yasacılığın en yaygın ve tehlikeli biçimidir. İsa, Ferisileri tam da bu noktada azarlayarak, “İnsan geleneklerini Tanrı’nın sözüymüş gibi öğretiyorsunuz” demiştir. Tanrı’nın hiçbir kısıtlama getirmediği durumlarda insanlara kısıtlamalar getirmeye hakkımız yoktur.
Her kilisenin belirli alanlarda kendi ilkelerini belirleme hakkı vardır. Örneğin, Kutsal Kitabımız kilisenin toplantı salonunda meşrubat içilmesiyle ilgili bir şey söylemez, ancak kilisenin bu tür şeyleri düzenleme hakkı vardır. Ancak bu insani ilkeleri vicdanı nihai bir şekilde bağlamak için kullandığımızda ve bu tür ilkeleri kişinin kurtuluşunun belirleyicisi hâline getirdiğimizde, tehlikeli bir şekilde yalnızca Tanrı’ya özgü bir alana girmiş oluruz.
Birçok kişi Hristiyanlığın özünün doğru kurallara, hatta Kutsal Kitap dışı kurallara bile uymak olduğunu zanneder. Örneğin, Kutsal Kitap kâğıt oynayamayacağımızı ya da akşam yemeğinde bir kadeh şarap içemeyeceğimizi söylemez. Bu konuları gerçek Hristiyanlığın dışsal sınavı hâline getiremeyiz. Bu Müjde’nin ölümcül bir ihlali olur çünkü Ruh’un gerçek meyvelerinin yerine insan geleneğini koymuş oluruz. Mesih’i bu şekilde yanlış tanıtarak küfre tehlikeli bir şekilde yaklaşıyoruz. Tanrı’nın özgürlük verdiği yerde, insanları asla insan uydurması kurallarla köleleştirmemeliyiz. Bu tür yasacılıkla mücadele etmek için dikkatli olmalıyız.
Müjde insanları tövbeye, kutsallığa ve tanrısallığa çağırır. Bu nedenle dünya Müjde’yi rahatsız edici bulur. Ancak Hristiyanlığın gerçek doğasını yasacılıkla birleştirerek çarpıtmak suretiyle bu rahatsızlığı gereksiz yere arttırırsak vay hâlimize. Hristiyanlık ahlâk, doğruluk ve etikle ilgili olduğu hâlde, dikkatli olmazsak, tanrısal ahlaka yönelik tutkulu bir kaygıdan yasacılığa kolayca geçebiliriz.
Bu bölüm R.C. Sproul’un How Can I Develop a Christian Conscience? adlı kitabından alınmıştır. Bu makale orijinal olarak Ligonier Hizmetleri Blogunda yayınlanmıştır.
açar ve ikizlerin doğumuyla sonuçlanır. Bu doğumda, Perez’in Zerah’ın önüne geçmesiyle primogeniture (en büyük oğlun miras hakkı) ilkesi bir kez daha tersine döner. Daha sonra Yakup Yahuda’yı kutsayacak ve krallığın onun soyundan gelenlerle ilişkilendirileceğini söyleyecektir (Yar. 49:8-12). Bu kutsama yüzyıllar sonra Samuel’in zamanında görülmektedir (bkz. Mez. 78:67-72).